×

Hukuk Muhakemeleri Kanununda Tanık Listesi Sunulması Ve Tanıkların Duruşmada Dinlenmesi Hükmü

GİRİŞ

İşbu tezde HMK m. 240 ve devamında bahsedilen tanık dinlenmesine değinilecek olup tanık listesi sunulması ve duruşmada tanığın dinlenmesi hususunda Yargıtay kararları ışığında doktrinsel tartışmalardan bahsedilecektir. Tez her ne kadar isticvap ve tanık unsurlarına yer verse de asıl konu olan ve değinilmek istenen konu tanık listesi sunulması ve duruşmada tanığın dinlenmesidir.

I)Tanık Nedir?

Tanık, bir davada taraflar arasındaki çekişmeli olan, geçmişte meydana gelmiş olaylar ve durumlar ile ilgili sahip olduğu bilgilerini mahkemeye aktaran kişidir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 240 uyarınca da belirtildiği üzere ancak davada taraf olmayan kişiler tanık olarak gösterilebilir. Tanık, belli bir vakıa yahut durum hakkındaki bilgisini görme yahut işitme duyuları sayesinde ve o vakıa ya da durum gerçekleştiği veya mevcut anda edinmiştir. Bu yönüyle tanık beyanı çok önemli ve vazgeçilmez bir delil olmakla birlikte, tam bir kesinlikle güvenilemeyeceğinden, takdiri bir delildir. Mahkeme tanık deliline re’sen başvuramaz. Bunun için tanık dinletmek isteyen tarafın kimlerin tanık olarak dinlenmesini istediği HMK m.240 uyarınca mahkemeye bildirmesi gerekir.

Mahkemeye sunulan ve tanıkların isim ve adreslerini gösteren liste tanık listesi olarak adlandırılır. Bu listede gösterilmemiş kimseler tanık olarak dinlenemez ve ikinci bir tanık listesi verilemez. HMK m. 241 uyarınca mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir. HMK m.243/1 uyarınca tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hallerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir.

a)Tanık beyanının değerlendirilmesi

Türk hukukunda senetle ispat zorunluluğunun en önemli nedeni olarak tanık beyanının güvenilmez oluşu gösterilmektedir. Gerçekten de gerek insan hafızasının geçmişte olup bitmiş olayları yanlış hatırlama veya zihinde yeni bir kurgu ile şekillendirme ihtimali gerekse de kendilerini davanın taraflarına yakın hisseden tanıkların o tarafın davayı kazanması amacına uygun olarak ifade vermesi tehlikesi tanık beyanını bir ölçüde güvenilmez kılmaktadır. Bu faktörlere bir de yalan tanıklık yapmış olma suçunun ispatının son derece güç olması da eklendiğinde ortaya çıkan resim tanık beyanlarını esas almayı son derece güçleştirmektedir. Bununla birlikte medeni yargılama hukukumuzda tanık beyanları birçok dava bakımından vazgeçilmez niteliktedir. Öncelikle senetle ispatı mümkün olmayan vakıalar, özellikle de hukuki fiiller tanıkla ispatlanabilmektedir. Hukuki işlemler bakımından da hem senetle ispat sınırının altında kalan hukuki işlemler hem de aslında senetle ispatı gerekmeyen hukuki işlemlerin de tanıkla ispatlanabileceği unutulmamalıdır. Yine senetle ispatı gereken bir hukuki işlem karşı tarafın açık muvafakati ile veya bir delil başlangıcı bulunuyorsa tanıkla ispat olunabilir. Bütün bunlar hukuk yargılamamızda tanık beyanının yazılı bir belge kadar güvenilir olmamakla birlikte vazgeçilmez olduğunu göstermektedir. İçtihatlarda benimsenen temel kurala göre, aksine inandırıcı deliller yoksa tanık beyanlarının gerçek olduğu kabul edilmelidir. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz.

Tanığın tanıklığının doğruluğu konusunda kuşkuyu gerektiren sebepler varsa, bunu iki taraftan biri iddia ederek tanığa itiraz edebilir (m.255)  Ancak belirtmek gerekir ki tarafların bilgilerinin alınamayacağı anlamına gelmemekle beraber tarafların ve kanuni temsilcilerinin bilgilerinden yararlanma HMK m. 169 hükmü çerçevesinde isticvap adı altında düzenlenmiş olup dinlenme usulleri birbirinden farklıdır. İsticvap tezin ileriki sayfalarında açıklanacaktır.

b) HMK’da Tanık Göstermenin Şekli

HMK m. 240 ile 243’te de belirlendiği üzere tanık göstermenin şekli; Tanık dinletmek isteyen tarafın, dinletmek istediği olayı ve davanın tarafı olmayan fakat olay konusunda görgü veya bilgisi olan üçüncü kişilerin adı ve soyadı ile tebliğe elverişli adreslerini içeren bir listeyi mahkemeye sunmasıdır. Sonrasında tanık davetiye ile çağırılır.

Ancak bu tanık gösterme şeklinin bir istisnası ve bu tezin de konusu olan durum HMK m.243/1’de düzenlenmiştir. Tanıklar her ne kadar davetiye ile çağrılacak dense de davetiye gönderilmeden taraflarca hazır bulundurulan tanığın da dinleneceği bu maddede düzenlenmiştir. Hatta kanun ikinci tanık listesi verilemez, tanık listesi sunulmalıdır dediği halde aynı madde hükmü ile tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıkların dinlenmesi durumu da söz konusudur.

Tanığın dinlenmesi hususunda ERTANHAN; tanıklık kamusal bir ödev ve mecburi olarak yapılması zorunlu olduğu için “davacı tanığı” veya “davalı tanığı” kavramlarının kullanılmasının o tarafın lehine açıklamalarda bulunacağı sonucunu ortaya çıkaracağını, bu durumun da gerçeğin ortaya çıkarılması ile bağdaşmayacağını ve bu yüzden “davacı tarafından çağırılan tanık” veya “davalı tarafından çağırılan tanık” denilmesinin uygun olacağını belirtmektedir.

c) Tanığın Dinlenmesi Usulü

Tanıklar dinlenecekleri duruşmaya davetiye ile çağırılırlar. HMK m 244 uyarınca bu davetiyede tanığa tanıklık yapacağı konu ile davet edildiği duruşmaya gelmemesinin (her ne kadar uygulamada bu kural dikkate alınmasa da) veya gelmemesinin veya gelmesine rağmen tanıklıktan ya da yemin etmekten çekinmemesinin hukuki veya cezai sonuçları da bildirilir.

Türk yargısına tabi olan herkes tanıklık yapmak zorundadır. Usulüne uygun olarak davet edilip mazeret bildirmeden gelmeyen tanık HMK m.245 uyarınca ihzar ile zorla getirilir, gelmemesinin sebep olduğu giderlere ve disiplin para cezasına hükmolunur.

Kamu görevlileri, görevden ayrılmış olsalar bile, görevleri gereğince sır saklamak zorunda oldukları hususlar hakkında, sırrın ait olduğu resmi makamın yazılı izni olmadıkça tanık olarak dinlenemezler. Bu izin mahkeme kararı üzerine yazı ile istenir ve tanık izin verildikten sonra davet edilerek dinlenir. Söz konusu izin, milletvekilleri hakında TBMM üyeleri, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında Cumhurbaşkanı ve diğerleri hakkında bağlı oldukları bakan veya kuruluşun amiri tarafından verilir (m. 242/1) İlgili resmi makam kamu yararı bulunmadıkça izin vermekten kaçınamaz (m.242/2) HMK m. 242 deki kamu görevlilerinin “görevleri gereğince sır olarak saklamak zorunda oldukları hususlar” kavramını, kamu görevlilerinin meslekleri ile ilgili her türlü meslek sırrını kapsayacak şekilde geniş yorumlamak doğru olmayıp; bu kavramı CMK m.47’de olduğu gibi “açıklanması, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenliğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike yaratabilecek nitelikteki bilgiler” şeklinde anlamak daha doğrudur.

HMK m. 257 uyarınca dinlenmeden önce tanığa yemin ettirilir. Ancak dinlendiği sırada 15 yaşını bitirmemiş olanlara yeminin niteliğini ve önemini kavrayamayacak derecede ayırt etme gücüne sahip olmayanlara yemin ettirilmez.

Yemin, tanığın dinlenilmesinden önce gerçekleştirilir. (m.258) Dinleme sırasında öncelikle tanıktan adı, soyadı, doğum tarihi, mesleği, adresi, taraflarla akrabalığının veya başka bir yakınlığının bulunup bulunmadığı, tanıklığına duyulacak güveni etkileyebilecek bir durumu olup olmadığı sorulur (m.254) Tanığa dinlenmeden önce; doğruyu söylemesinin önemi, doğru söylememesi halinde yalan tanıklık suçundan dolayı cezalandırılacağı, doğruyu söyleyeceği hususunda yemin edeceği, duruşmada mahkeme başkanı veya hakimin açık izni olmadan mahkeme salonunu terk edemeyeceği ve gerekirse diğer tanıklarla yüzleştirilebileceği anlatılır. (m.256)

Tanıklar, hakim tarafından ayrı ayrı dinlenir ve biri dinlenirken henüz dinlenmemiş olanlar salonda bulunamazlar. Tanıklar gerektiğinde yüzleştirilirler. Tanık, bildiğini sözlü olarak açıklar ve sözü kesilmeden dinlenir. Dinlenilme sırasında, tanık, yazılı notlar kullanamaz. Ancak tanık tarihleri ve rakamları tespit etmek veya bazı hususları açıklamak ya da hatırlayabilmek için yazılarına bakmak zorunda olduğunu hakime söylerse, hakim derhal yazılarına bakmasına veya belirleyeceği duruşmada yeniden dinlenmesine karar verebilir. Hakim, tanık sözünü bitirdikten sonra, ifade ettiği hususların açıklanması veya tamamlanması amacıyla başka sorular da sorabilir. Toplu mahkemede başkan, hakimlerden her birinin tanığa doğrudan doğruya soru sormasına izin verir. Tanığın sözleri tutanağa yazılarak önünde okunur ve tutanağın altı kendisine imza ettirilir (m. 261) Tanık Türkçe bilmezse tercüman vasıtasıyla dinlenir. Tanık, sağır ve dilsiz olup okuma ve yazmayı biliyorsa, sorular kendisine yazılı olarak bildirilir ve cevapları yazdırılır; okuma ve yazma bilmediği takdirde, hakim, kendisini işaret dilinden anlayan bilirkişi yardımıyla dinler (m.263)

Tanık belli bir vakıa yahut durum hakkındaki bilgisini görme yahut işitme duyuları sayesinde ve o vakıa ya da durum gerçekleştiği veya mevcut olduğu anda edinmiştir. Bu yönüyle tanık “tarihi” bir bilgiye sahiptir ve bu yönüyle hâlihazırda bir vakıa hakkındaki değerlendirmesini aktaran bilirkişiden ayrılır. Öte yandan görme ve işitme duyuları bilgi edinme açısından çok işlevsel ve güvenilir olduğundan, tanığın bu yollarla edindiği bilginin doğruluk derecesi de yüksektir. Keza, belli bir vakıanın gerçekleştiği sırada o vakıaya görme yahut işitme duyularıyla vaziyet edenlerin sayısı her halükarda sınırlı ve ikame olunamaz durumda bulunduğundan, tanık çok değerli ve vazgeçilmez bir delildir.

Tanık, taraflar dışında gerçek kişi olmalıdır. İhtiyari dava arkadaşlığında aynı tarafta yer alan dava arkadaşları birbirlerine nazaran üçüncü kişi olduklarından, birbirlerine tanıklık yapabilirler. Dava konusu vakıalarla ilgili, tarafın bilgisine bizzat başvurulması halinde, isticvap söz konusu olur. İsticvap ise hukukumuza bir delil olarak kabul edilmemiştir. Yalnızca tarafın ilgili vakıayı ikrar etmesi durumunda önem taşır.

Tanıklık açısından, kural olarak taraf olmamak dışında bir şart aranmamaktadır. Bir vakıaya tanıklık eden kişilerin her halükarda sınırlı olması ve bunların çoğunlukla davanın taraflarından birine yahut öbürüne herhangi bir sebeple yakınlığının olması, ret veya yasaklılık sebepleri öngörülerek tanıklık engeli konulmasına izin vermemektedir. Bu sebeple, davanın taraflarına yakınlık yahut onlarla mevcut bir menfaat ilişkisi, tanıklıktan ret yahut yasaklılık sebebi olarak kabul edilmemiştir. Aynı şekilde, hakkında tanıklık yapılacak olayın niteliği nazara alındığında, yaş yahut ehliyet koşulunun getirilmesi de gerekli ve amaca uygun değildir. Ayrıca, tanığın taraflara yakınlığı, tek başına beyanlarının değerini düşürmez, ancak karşı taraf somut sebeplerle bu beyanlara itiraz edebilir (HMK m. 255)

Türk yargısından bağışık olanlar (örneğin yabancı ülke büyükelçisi) tanıklık yapmak için çağırılamaz. Ancak kendi isteği ile gelirse tanıklık yapabilir.

Listede gösterilebilecek tanıkların sayısı ile ilgili bir sınırlama olmamakla birlikte dürüstlük kuralına aykırı düşmedikçe çok sayıda kişi tanık olarak gösterilebilir. Ancak, mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı sayesinde, ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği kanaatine ulaşırsa, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir.

Tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlediği hallerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir.

Hakim gerekli görülen hallerde, sözlü olarak dinlenmesi yerine, belirlenecek süre içinde cevaplarını yazılı olarak bildirmesi için tanığa soru kağıdı gönderilmesine karar verebilir. Bu şekilde işlem yapılması, tanığın vereceği cevabın hükme yeterli olup olmadığı hususunu hakimin takdir etmesine engel olmaz. Hakim, verilen yazılı cevapların yetersiz olması halinde, tanığı dinlemek üzere davet edebilir. (HMK m.246)

İkinci Tanık Listesi Yasağı

HMK’nın 240/1. Maddesinin ikinci cümlesinde “ikinci bir liste verilemez” hükmüne yer verilmiştir. Bu kuralın aksinin uygulanması mümkün değildir. Tarafların muvafakati halinde dahi ikinci tanık listesi verilemez. İşbu kanun maddesinin gerekçesinde ikinci tanık listesi verilememesinin yargılamanın makul sürede bitirilmesi için usul ekonomisi ile doğrudan ilgili olduğu vurgulanmıştır.

 Islahla davaya yeni bir vakıa eklenmişse bu yeni vakıanın ispatı için yeni tanık gösterebilir. Bu hal dışında ıslahla ikinci tanık listesi verilemez.

II) İsticvap

Öncelikle isticvap sözlük tanımı olarak sorup cevap alma, sorguya çekme, cevap alma maksadıyla söyletme anlamlarına gelmektedir. Hukuki bir terim olarak baktığımızda ise, bir tarafın kendi aleyhine olan belli bir vakıa hakkında mahkemece sorguya çekilmesi anlamına gelmektedir. HMK m.169 ve devamında düzenlenen isticvap, hakimin kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi ile yapılacak usuli işlemlerdendir. Bu kavram HMK’daki ilkelerden hakimin davayı aydınlatma görevi ile ilişkilendirilmiş olup bir davada uyuşmazlığın aydınlatılabilmesi için hakimin belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırma, soru sorma ve delil gösterilmesini istemesi yargılamanın gidişatının sağlıklı olması açısından zorunlu olabilmektedir. Bu bakımdan isticvap, uyuşmazlıkların karara bağlanması ve tarafın kendi aleyhine olan konularda dinlenebilmesi hususlarında aydınlatıcı bir nitelik taşıması sebebiyle önem taşımaktadır. Tüm bu anlatılanlar ışığında da belli olmak üzere isticvap usuli bir işlem iken tanık dinlenmesi takdiri de olsa delil niteliği taşımaktadır.

III) DOKTRİN VE YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA TANIĞIN DURUŞMADA HAZIR EDİLMESİ

Duruşmada hazır bulunan tanığın dinlenmesi BAM ve Yargıtay kararlarında da kesin bir hüküm olup ilk derece mahkemesinin hakim tarafından verilen hazır bulundurulan tanığı dinlenmemesi yönündeki kararlar hakkında genellikle bozma kararı verilmiştir.

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 10.03.2017 T. 2017/167 E. 2017/241 K. sayılı kararında “..HMK'nun 243/1- ikinci cümlesi uyarınca da, tanık listesi için kesin süre verildiği ve dinlenme gününün belirlendiği hâllerde, liste verilmemiş olsa dahi taraf, o duruşmada hazır bulundurursa tanıklar dinlenir. Somut olayda, mahkemenin 25.11.2014 tarihli tensip tutanağının 10 nolu bendinde davalılara tanık deliline dayanıyorsa iki haftalık kesin süre içinde tanık olarak dinlenilmesini istedikleri kişilerin isimlerini, adreslerini ve hangi konuda dinletmek istediğini delil listesinde ayrıca ve açıkça belirtmeleri gerektiğinin hatırlatılmasına (HMK m. 240/2) şeklinde ara karar tesis edildiği, tensibin 11 nolu bendinde tespit edilecek masraf ve ücretlerin yatırılması gerektiği, 12 nolu bendinde tensip tutanağındaki sürelere uyulmaması halinde ön inceleme duruşmasında kesin süre verileceği belirtildiği, bu tensip tutanağının davalı K1'a 08.12.2014 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafın bu süre içinde tanık bildirmediği, davalı K1 vekilinin de hazır olduğu 16.04.2015 tarihli ön inceleme duruşmasının sonunda verilen 2 nolu ara kararda, HMK 140/5 maddesi gereğince hazır olan taraflara dilekçelerinde belirttikleri ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için 2 haftalık kesin süre verilmesine, bu süreye uyulmadığı takdirde o delile dayanmaktan vazgeçilmiş sayılmasına karar verileceğinin ihtarına (ihtar yapıldı) şeklinde ara karar tesis edilmiş ve aynı celsenin 4 nolu ara kararında da kusur ve hasara ilişkin keşif ve rapor aldırılması hususlarının taraf delilleri ibraz edildikten sonra değerlendirilmesine ilişkin arar karar tesis edilerek, duruşmanın 11.06.2015 gününe bırakıldığı, davalı K1 vekilinin bu süre içinde veya duruşma gününe kadar herhangi bir tanık listesi ibraz etmediği, 11.06.2015 tarihli duruşmada 10.07.2015 gününe keşif günü verilip, davacı taraf kusura ilişkin tanığını hazır ettiğinde keşif mahallinde dinlenilmesine karar verildiği, davalı K1 vekilinin iki tanık ismini içerir tanık listesini keşif tarihinden önce 18.06.2015 tarihinde ibraz edip aynı tarihte avans yatırdığı, davalı K1 vekili keşif sırasında tanıklarını hazır etmesine ve dinlenmelerini talep etmesine rağmen mahkemece, kesin süre içerisinde tanık listesi ibraz edilmediği, bir sonraki duruşmada da tanık listesi sunulmadığı gerekçesiyle tanık dinletme talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, henüz ön inceleme duruşması yapılmadan uyuşmazlık konuları belirlenmeden gerekli masraf ve ücret de takdir edilmeden tanık delili için kesin süre verilmesi, aynı tutanağın yukarıda yazılı 12. bendinde de ön inceleme duruşmasında kesin süre verileceğinin belirtilmesi ve 16.04.2015 tarihli ön inceleme duruşmasında verilen kesin sürenin tanık deliline ilişkin olmayıp belgelerin celbine yönelik olması karşısında tanık delili yönünden usulünce verilmiş kesin süreden bahsedilemeyeceği gibi, davalı tarafın kusur tespitine ilişkin gösterdiği tanıkların keşif mahallinde dinlenmesinin gerekli olması ve davalı tarafça tanıkların keşif sırasında hazır edilmiş bulunması gözetildiğinde celse ve keşif talikine de neden olmadığından kesin sürede öngörülen amaca aykırılık bulunmadığı, yine HMK'nun 243/1 maddesindeki hazır edilen tanıkların dinlenilmesi gerektiğine dair emredici hüküm de dikkate alındığında mahkemece keşif mahallinde hazır edilen davalı K1 tanıklarının dinlenilmesi talebinin reddine karar verilmesi yerinde görülmemiştir.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 23.01.2022 T. 2017/2692 E. 2020/153 K. sayılı kararında;“…Dosya kapsamından, davacının dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış olduğu, mahkemece tanık isim ve adreslerinin bildirilmesi için davacı tarafa 2 haftalık kesin süre verildiği, davacı tarafça kesin sürenin sona ermesinden sonra tanık listesinin mahkemeye sunulduğu, karar duruşmasında davacı vekilinin tanıkların duruşma salonu dışında hazır olduklarını beyan ettiği, mahkemece tanık isim ve adreslerinin kesin süre içinde bildirilmediği gerekçesiyle davacı tarafın tanık dinletme talebinin reddi ile yargılamaya devam edilerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Şu durumda mahkemece, duruşma sırasında davacı tanıkları hazır bulunduğuna göre emredici hüküm olan HMK 243/1. maddesi uyarınca davacı tanıklarının dinlenilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekir.

Ancak bunun bir istisnası olarak Yargıtay 1. Hukuk Dairesi’nin 07.05.2018 T. 2015/12818 E. 2018/9896 K. sayılı “…Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle davalı vekilince tanık listesi süresinde verilmeyip, bundan sonraki ilk celsede davalı tanıkları hazır edilmediği, davalı tarafça süresinden sonra tanık listesi verilmesine davacı vekilinin muvafakat etmediği saptanarak mahkemece davalı tanıklarının dinlenmelerine yer olmadığına karar verilmesinin doğru olduğu gözetilerek, davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre davalının yerinde bulunmayan temyiz itirazının reddiyle, usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı 22.757.96.-TL bakiye onama harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, 07.05.2018 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.”şeklindeki kararında tanıkların dinlenmelerine yer olmadığı kararının doğru olduğu ve temyiz itirazının reddine karar vermiştir. Lakin bu kararın karşı oy kısmında kurul üyesi, diğer Yargıtay kararlarında olduğu üzere 243/1 hükmü yönünden doğru bulunmaması nedeniyle görüşe katılmadığını da belirtmiştir.

Aynı zamanda; Hukuk Genel Kurulu’nun 2017/2626 E. , 2021/814 K. sayılı kararında; “…2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90/5. maddesi gereği milletlerarası antlaşma hükümlerinin esas alınacak olması nedeniyle ilk olarak belirtilmesi gerekir ki, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’nin 6. maddesinin 1. fıkrasına göre: herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Yine Anayasa’nın 141/3. maddesinde de “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça düzenlenmiştir. Açıklanan bu ilkelere paralel olarak HMK’da yargılamanın makul sürede bitirilmesini sağlamak amacıyla düzenlemeler yapılmış ve bu amaca ulaşılabilmesi için önemli bir katkı sağlayan delillerin bildirilme zamanı özel olarak düzenlenmiştir. Delillerin belirli bir zaman dilimi içinde gösterilip sunulması yargılamayı çabuklaştıracak olmasının yanı sıra, taraflara da gösterilen delillerden haberdar olarak zamanında bunlara karşı delil veya görüş bildirebilme imkânı tanıyacak, böylece uyuşmazlıklar en kısa sürede adilane çözüme kavuşacaktır.

HMK’nın 145. maddesinin birinci cümlesinde “Taraflar, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremezler.” şeklinde yaptırıma bağlanarak davayı uzatmaya yönelik kötü niyetli davranışların önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Dolayısıyla dilekçelere eklenip sunulmamış ve daha sonra ön incelemede ek olarak bildirilen kesin süre içinde de verilmemiş  

Görüldüğü üzere, HMK’nın sistematiği içinde; tahkikat aşamasına geçilmezden evvel tarafların uyuşmazlık konularının ve bu uyuşmazlıkların çözümü için ileri sürdükleri delillerin daha işin en başında belirlenerek tahkikatın etkin bir şekilde yapılmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Zira tahkikatın amacı, kural olarak delil toplamak değil, delilleri incelemek ve değerlendirmektir; aksi hâlde tahkikat tamamlanamaz ve yargılama uzar.

Bu itibarla davalının 04.06.2013 havale tarihli tanık bildiriminin usul hükümlerine aykırı olduğu kabul edilemeyeceğinden anılan tanık dinletme talebinin reddi, HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukukî dinlenilme hakkının ihlali niteliğindedir…

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 20.01.2020 tarihli 2017/2692 E. 2020/153 K. sayılı kararında ‘Dosya kapsamından, davacının dava dilekçesinde tanık deliline dayanmış olduğu, mahkemece tanık isim ve adreslerinin bildirilmesi için davacı tarafa 2 haftalık kesin süre verildiği, davacı tarafça kesin sürenin sona ermesinden sonra tanık listesinin mahkemeye sunulduğu, karar duruşmasında davacı vekilinin tanıkların duruşma salonu dışında hazır olduklarını beyan ettiği, mahkemece tanık isim ve adreslerinin kesin süre içinde bildirilmediği gerekçesiyle davacı tarafın tanık dinletme talebinin reddi ile yargılamaya devam edilerek davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır. Şu durumda mahkemece, duruşma sırasında davacı tanıkları hazır bulunduğuna göre emredici hüküm olan HMK 243/1. maddesi uyarınca davacı tanıklarının dinlenilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Kararın bu nedenle bozulması gerekir.

SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/01/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.’ Tüm bu kararlara da baktığımızda 2 haftalık kesin süre verilmiş dahi olsa tanıkların duruşmaya getirildiklerinde dinlenmeleri gerektiği çıkarımı gayet nettir.

Her ne kadar hukuki dinlenilme hakkı hukukumuzda önemli bir hak dahi olsa A.K. m.34 gereğince avukatın vekalet sözleşmesinden doğan bir özen yükümlülüğü bulunmaktadır. Avukatlık sözleşmesinde avukatın, aksine bir anlaşma olsa bile, sonucun elde edilememesinden sorumluluğu söz konusu olmaz. Gerçekten de, vekâlette önemli olan üstlenilen işin icrasında gösterilen özenin gösterilmesidir. Çünkü, özen gösterme borçlarının yer aldığı iş görme sözleşmelerinde, borçlunun alacaklıya garanti ettiği husus sonucun elde edilmesi için belirli bir yönde faaliyet gösterme, sonucun gerçekleşmesinin gerektirdiği şekilde özenli davranmadır. Bu sebeple, avukat taahhüt ettiği edimi yerine getirirken, müvekkilin söz konusu ilişki sebebiyle amaçladığı sonucun gerçekleşmemesinden değil, onun bu sonuca kavuşmasını sağlayacak hareketlerin özenle yapılmamasından sorumludur. Bu yükümlülük kapsamında avukatın süreleri takip etmesi de bu borcunu yerine getirmesi için önemli bir etkendir. Liste verme süresini kaçırıp duruşmaya tanıkların getirilmesi ve dinlenmesi hem A.K.’nun belirlediği özen yükümlülüğü açısından tarafımca uygun değildir.

Yukarıdaki Yargıtay kararı açısından karar duruşmasında gelen tanığın dinletilip dava süresinin uzaması ile HMK m. 30 usul ekonomisi açısından çok büyük çelişkiler yaratmaktadır.  Eski usul kanunu olan HUMK 77. maddede de açıklandığı üzere: “Hâkim tahkikat ve muhakemenin mümkün olduğu derecede sür'at ve intizam dairesinde cereyanına ve beyhude masrafa meydan verilmemesine dikkatle mükelleftir” Bu usul yeni HMK 30. maddede aynı şekilde düzenlenmiş, dili daha basitleştirilmiş haliyle: ‘Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.’ olan önemli bir hükümdür. Örneğin; tanık delilinin gösterilmesine ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.240/2 hükmünde belirtilen ikinci tanık listesi verilmesi yasağı maddesinin gerekçesinde ikinci tanık listesi verilememesinin yargılamanın makul sürede bitirilmesi için usul ekonomisi ile doğrudan ilgili olduğu vurgulanmıştır. Yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu m. 240/3 hükmüne göre tanık listesinde adres gösterilmezse veya gösterilen adreste tanık bulunmazsa, hakim tarafa adres göstermesi için kesin süre verecektir. Süreye rağmen adres gösterilmez veya gösterilen adres hatalı ise o delile başvurmaktan vazgeçilmiş sayılacaktır. Bu madde ile de usul ekonomisi ilkesi gözetilerek yargılamanın tanık adresi sebebiyle gecikmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.Bunların dışında Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.119-1/f hükmünde ve yine m.129-1/e hükmünde delillerin dava ve cevap dilekçesi ile birlikte mahkemeye verilmesi gerektiğinin belirtilmesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.145’de tarafların kural olarak belirtilen sürelerden sonra delil gösterememesi usul ekonomisi ilkesinin yargılamayı çabuklaştırma unsuru ile doğrudan ilgilidir. İşbu ilke uyarınca da açıkça kesin süre verilmiş tanık listesinin sunulmaması sonrasında duruşmada tanığın dinlenilmesi süre ve düzeni bozduğu için kabul edilmemelidir.

Ayrıca her ne kadar HMK. M. 27 hukuki dinlenilme hakkını korusa da ve bu hak Anayasa’nın 36. maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsuru olsa da aynı zamanda bu hak her iki tarafın da bu haktan eşit şekilde yararlanacağı için “silahların eşitliği ilkesi” de olmaktadır. Ancak tanık listesinde sunulmayan tanıkların duruşmada dinlenilmesi bu duruma karşı tarafın da hazırlanamayacağı ve hatta belki duruşmada bulunamayacakları için silahların eşitliği ilkesine de aykırı olmaktadır. Tanık listesinin öneminin bir parçası da, karşı tarafın, tanıklara önceden sorular hazırlayıp yöneltmesi iken böyle bir düzenlemenin varlığı tartışma konusu olmalıdır.

SONUÇ

Doktrin tartışmalarında da yer verilen bu konu günümüzde de hakkında yeni bir düzenleme olmaması nedeniyle tartışmalara açıktır. Anayasa’nın 141/3. Madde hükmünden davaların makul bir süre içerisinde bitirilmesi gerekliliği açıkça anlaşılmakta olup HMK m. 145 hükmünden de davayı uzatmaya yönelik kötü niyetli davranışların önüne geçilmesi yönünde bir anlam çıkmaktadır. Tanık çağırılarak dinlenir, davetiye ise duruşma gününden en az bir hafta önce tebliğ edilmiş olmalıdır, aynı zamanda HMK’nın 31. maddesinde düzenlenen hâkimin davayı aydınlatma ödevi gereği mahkemece tanık deliline dayanan taraflara tanık listesini sunmak üzere usulüne uygun kesin süre verilmesi gerekmektedir hükümleri de dikkate alındığında tanığın çağırılmadan, listede sunulmadan duruşmada dinlenmesinin kötü niyet ile yapılıp yapılmadığı kararı verilmeksizin hazır bulundurulduğu duruşmada dinlenmesi zorunluluğu tartışmalı bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak HMK 243/1 hükmüne aykırı davranılmasının HMK m. 27 ile düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına ters düşecek olması nedeniyle hakkın ihlali sayılacağı da unutulmamalıdır.

KAYNAKÇA

6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu

dergipark.org.tr →Medenî Usûl Hukukunda Tanık ve Tanıklık  Av. Fatih KARAMERCAN

Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalı Medeni Usul Hukukunda Delillerin Gösterilmesi - Mert KAYA

Pekcanıtez/Atalay/Özekes, s. 505; Kuru/Arslan/Yılmaz, s. 363; Şener, s. 61; Necip Bilge/Ergun Önen, Medeni Yargılama Hukuku, 3. Baskı, Ankara 1978, s. 484; Ansay, s. 249; Ergun Önen, Medeni Yargılama Hukuku, Ankara 1979, s. 185; Bilge Umar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2011, s. 470; Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 945

Ali Cem Budak/Varol Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, Ankara,2019

dergipark.org.tr → Avukatın Özen Borcu, Doç. Dr. Veysel BAŞPINAR

dergipark.org.tr → Usul Ekonomisi Judicial Economy, Prof. Dr. Ejder YILMAZ

Medeni yargılama hukukunda tanık ve tanıklık – Mesut ERTANHAN

İletişime Geçin

İletişime Geçin

info@senerhukuk.av.tr

Sosyal Medyalar

Mesaj Atın